18 Şubat 2009

Baki Bülbüloğlu


Gök mavisi gözleri
İğrenç sarı ceketi
Top pembesi yanaklarıyla
Baki Bülbüloğlu'dur onun adı

Masumca kemik kemiren bir köpek
Sakin sakin mırlayan bir kedi
Eğer bunlar dükkanın önündeyse
Baki Bülbüloğlu basıyor tekmeyi

Spor olsun diye çırağını azarlar
Çırak siparişteyse telefon eder, oradan azarlar
Evde cep, işte ev telefonu kullanır
Baki Bülbüloğlu'dur o, ne yapsa yeridir.

17 Şubat 2009

Gelgelelim bunun mesleki bir yanı da var...

Campfire NYC diye adından da belli olduğu üzere New York'lu küçük kadrolu bir ajans ve HBO'nun ortaklaşa bir çalışmayla tanıtımını yaptığı True Blood dizisi, benim ileride mesleki anlamda ulaşmak istediğim noktayı anlatıyor.

Aslında reklamcı olmak için "o" ürünü sevmek, içselleştirmek, benimsemek şart değil. Ama ben pek reklamcı olmadığımdan mıdır nedir, ya da kendimi öyle bir lüks içerisinde gördüğümden midir nedir, gerçekten can-ı gönülden bağlanabileceğim bir şeyi tanıtmak isterdim. Ve hatta onu da
NUMERO BİR haline getirirdim:

Tıpkı True Blood için yapılmış işler gibi.

Anafikir belli: Vampirlerin olduğu, olduğunun kabullenildiği, yalnız hak ve hukuk anlamında bu kabullenmenin henüz tam olarak gerçekleşmemiş olduğu bir dünya yaratmak.

Bu ütopyaya ket vuran: Vampirler vahşidir ve insan kanı ile beslenirler.
Desteğimiz: Tru-Blood içeceği! (doğala özdeş sentetik kan, japon malı)

Tru-Blood'ın ne dediği, ne verdiği, marka stratejisi oluşturulur, ilanlar hazırlanır. Ve hatta buna bir websitesi de yapılır. Ve hatta hatta tv filmleri de yapılır "Le sang de la passion" mesela. Bunları youtube'dan izleyebilirdik ama youtube nerde? Çok merak edenler yine youtube'a girip "True blood ad" yazabilirler arama çubuğuna, ben beğendim.



Billboard'lar doldurulur, sokağa taşınır bir hayli vampir iletişimi. Ana fikri: Equal rights for vampires'dır. Ayrıca bir websitesi de yapılır vampir dünyasından son gelişmeleri anlatmak için. Bir hayli politiktir tabii bunlar aynı zamanda. Hatta eşcinsel evlilikleri için resmen savaşıldığı bir döneme cuk oturmuştur:




Tüm bu hak-hukuk savaşının yanında vampirlerin de sosyalleşme istekleri düşünülerek bir vampire-human dating site yapılır. Buradan eligible ve promising young vampirlerle tanışma fırsatı bulunur.







Tabii ortada vampirleri mainstream'e sokma çabası olurken buna karşı çıkan bir takım Katolikler olmayacak mıydı? Tabii ki olacaktı, ve onların da Fellowship of the Sun diye bir karşı grubu olacaktı. Logolarından da anlaşılacağı üzere oldukça dandik bir topluluktur






Şimdi Tru Blood için yapılmış çeşitli outdoorlardan ve değişik çalışmalardan örnekler:

















Amerika'da oturuyor olsak posta kutumuza Tru-Blood sample'ı gelebilirdi. Evet, bu gerçekten dizi başlamadan önce insanları dumur eden bir uygulama şeklinde gerçekleşti.


























Bu mecraya "raket" deniyor. Yine Amerika'da yaşıyor olsaydık Turkcell yerine bunu görüyor olabilirdik.





















Aslında Fransa'da yaşasaymışız ve metroya binseymişiz de görürmüşüz.



















Bu da yine vampirleri koruma ve geliştirme vakfının düzenlediği bir aktivite.


























Came out, come out, come out of the closet.























Ümit Bakkaliye'nin camında bunu göremeyiz.





















Görmemiş olanlar varsa buyrun buradan.



Yalnız ben hbo'nun sitesindeki merchandise'ı biraz zayıf buldum. Diğer tanıtımları bu kadar cool yapmışlar, t-shirt falan için lap diye true-blood yazıp basmışlar. Düzgün yapın, alalım diyorum.

16 Şubat 2009

Oyun Dünyası


counterstrike'a başladığım anda kadın dünyasına büyük bir suç işleyeceğimi hissediyorum. hemcinslerim beni köy meydanında ateşe verecekler alimallah.

zaten "oyunlar" hususunda cinsel kimliğimin tamamen mercedes benz logosuna benziyor oluşu iki cins tarafından da dışlanmama sebep oluyor.

dönemem sağa sola abi ben öyle. hele yeni nesil mouse'la açıyı kontrol etme zorunluluğu bana gelmiyor. kaldı ki tomb raider'da bile nereden çıktığı belli olmayan bir danua bir gün beni ağlatmıştı. o doomtipi oyunlar imkansız.

ama bir yandan turn based strategy'ye verdiğim gönlümü yatıştıracak bir oyun bulamıyorum. şu aralar. o kadar dandik bir oyun dünyasındayım ki. bir ara sürekli flash oyunu oynadım sıkıntıdan. sims oynuyorum şimdi, evlatlık çocuk alıyorum angelina jolie misali. vampir abi kardeş var.

13 Şubat 2009

Amelie gibi uyanıp, uykuya Christian Bale gibi gitmek

İş hayatına mensup bir birey bunu abartısız her gün yaşayabilir.
Bu gün yeni bir gün diye uyanıp 1 saat sonra depresif olabilir.
Gün içinde yaşanan olaylar sonucu hayatından soğuyabilir.
Creep adlı şarkıya gereksiz anlamlar yükleyebilir.

Mezun olurken hayaller neydi, ne oldu.
2 sene geçmişti ve güllerim solduydu.
Bu genç yaşımda çarpıntı sahibi oldumdu
Mızıl mızıl bir bireydim ve ellerim titriyordu

Gönül isterdi ki hep Amelie gibi tasasız görünmeyi
Fakat durmuyor deli gönül, çağlıyor deyu deyu
Aman tanrım yoksa şarkıyı karıştırıyorum mu?
Yemişim doğrusunu, yeter ki onursuz olmasın iş gücü

Christian Bale, anlıyorum seni.
Her gün içimde patlıyor you fuckin' prick sözleri
Bende olaymış sendeki hollywood forsu
CİYAK!

04 Şubat 2009

Never underestimate the power of the Internet

Internet aslında bir komünikasyon birimi olsa da, aslında bir eşit dünya simülasyonu. Biz Türkiye olarak bu simülasyonda çaktık. Kafadan.

Aynı zamanda Internet evlere ulaştığından beri, artık -keşfedilmeyi beklemek- adlı beyhude çabanın tedavülden kalkmış olması gerekir.
"Benim de söyleyeceklerim vardı ama söyletmediler" artık yok.

Artık yeni çaba "çıkmak"tan öte, "ayrışmak" olmalı. Dilimde tüy bitti.

Ama tabii hala bazen çaba yazdıklarımı ben illa kitapta yayınlatayım, gazetede çıksın veyahut albüm yapayım, platinum'a yolu olsun oluyorsa bunun için gerekli mercilerin kıçını öpmeye devam etmek gerek. Bunu kendine yediremeyen ben ve benim gibi insanlar da belki de asla ve asla okuyucu sayısı babında 30'a ulaşamayacak olsak bile yılmadan, fakir ama gururumuzla yazıciiz.

Internet Baba bizi kolluyor ve seviyor.

Ben o krizin ta...


Kriz gireceği yere girdi ama zaten sürekli krizde olanlar için bu durumun ManBearPig'den bir farkı yok.
Bana kriz mriz gelmiyor. Kriz şımıriz.

Daha ne kadar krize girilebilir? Orta sınıfı istemeye istemeye terkettiğimden beri "middle class morality"den eser kalmadı.
Daha bir cahil cesareti gelişti. Varsın olsun diyorum bundan sonra.
Gelin ulan, canımı mı alacaksınız bundan sonra?

03 Şubat 2009

Metaforlar içinde boğulan Tomi ve söylenen şeyi doğrudan anlamasını bilen Telva.

Tomi bunalıma sürüklendiğini söylediğinde Telva'ya, Telva'nın buna reaksiyonu tabii ki Tomi'ye sarılıp "Tuttum!" demek olacaktı.

Veya Tomi gördüğü o postere tek kelimeyle hasta olduğunu söylediğinde, Telva hızla adaçayı hazırlayacaktı Tomi'ye.

Tomi izlediği bir filme "Bayıldım" tepkisini verdiğinde, Telva koşarak limon getirecekti buzdolabından.

Tomi yorgunluktan ölüyorum dediğinde Telva hızla CPR (suni tenefüs + kalp masajı) yapacaktı Tomi'ye, ve Tomi'nin aslında çok da sağlıklı ve gayet Telva'yla ritmdaş kalbi hayata veda edecekti.


İletişimin önemi adlı yazıydı bu da. Başta bir takım şirinliğe sebep olabilecek yanlış anlaşılmaların, ilerleyen zamanlarda fatal sonuçları olabilir.

Bu yüzden iletişime önem verelim. Romeolar ve Jülyetler iletişimsizlikten öldü. Bunu da bilelim.