31 Mart 2011

İnsanlığa bir not

Bir arkadaşımız bağlaç olan de'yi ayrı yazmadıysa imla ateşesi gibi esmek ve gürlemek adettendir; bu hususta kraldan çok kralcı olmakta sıkıntı olmamaktadır.

Aşağıda kralın ta kendisinden bir not var.
Bazı de'leri bitişik yazan arkadaşlar nush ile uslanmazsa etmeli tekdir, tekdir ile uslanmazsa aşağıdaki not referans olarak verilebilir.



Bizleri linkle besleyen Cambeş'e sevgiler.

30 Mart 2011

Notre Jour Viendra


Yönetmenliğini Romain Gavras beyin yaptığı Notre Jour Viendra, festivalde gösterilmiş, baya da uzun zaman olmuş, ancak festivallere gidecek vakti olmayan kişilerden biri olarak, Romain Gavras beyin Vimeo sayfasından ulaştım filmin trailer'ına. Romain Gavras, müzik video'larından tanıdığım bir karakter. Justice'in Stress, M.I.A.'in Born Free, adamın sinema diline yeterince parmak göze işaret etmekte, film de aynen öyle görünüyor. Vincent Cassel başrolde. O saçlar gidecek adamım.

Post-seyir edit'i: Olmamış Romain Gavras. Git klip çek Romain Gavras.

Oscar'lara kaydolmadan önce bilmeniz gerekenler

Bir filmin yılın en iyi filmi ödülünü alabilmesi için filmde bir gerizekalıya ihtiyaç olduğu konusu yıllardır işlendi. Peki ya başka nelere ihtiyaç var? Literal video kalitesini bir adım ileriye taşıyan "Trailer for Every Oscar Winning Movie". Çok iyi yazmışsın seni uyanık.

Dünyanın en iyi davulcusu Steve Moore

Web üzerinde kendisine "the drummer at the wrong gig" - "mad drummer" - "best drummer in the world" tanımlamaları ile rastlayacağınız Steve Moore, Rick K. and the Allnighters adlı bir grubun (düğün grubu desek kırıcı olmayız gibi) davulcusu. Onu dünyanın en iyi davulcusu yapan; tekniği. Ama nasıl bir teknik. Seyredelim.

29 Mart 2011

John Cage: Form > İçerik




Burada uzun uzun John Cage'in kim olduğundan bahsetmeyeceğim ama biraz sonra yazacaklarım için zemin oluşturabilmesi açısından özetle; John Cage Amerikalı bir besteci, müzik teorisyeni, felsefeci, tasarımcı, şair ve mantar koleksiyoncusu. Savaş sonrası avant-garde'da bayrak taşıyan isimlerden biri kendisi. Fakat biz kendisini en çok müzikal kimliğinden tanıyoruz.

En ünlü eseri olan 4'33", pür sessizlik, biliyor muydunuz?
Sessizliğin de müziğin bir parçası olduğunu söylüyor bay Cage. Adama hak veriyoruz.
Kendisiyle seneler önce yapılmış bir röportajın video'sunu seyrettim trafik sesleri eşliğinde kaydedilmiş; Türkçe özetleyecek olursam;

-Müzik dinlediğimde biri konuşuyor gibi gelir bana. Hislerinden, fikirlerinden, ilişkilerinden konuşur gibi. Ama trafiğin sesini duyduğumda, biri konuşuyor gibi değil, bizzat sesin işbaşında olduğunu düşünürüm, sesin aktivitesini duyarım. Yükselir, düşer, uzar, kısalır. Bundan tamamen memnunum çünkü sesin benimle konuşmasına gerek yok.

Bizler zaman ve mekan arasındaki farkı pek anlamayız. Hangisi başlar, hangisi biter farketmeyiz. Çoğu sanat dalını zaman ve mekan üzerinden değerlendiririz (Ki müzik bir zaman sanatı olarak değerlendirilir). Mesela Marcel Duchamp, müziğin bir "zamansal sanat" değil, "mekansal sanat" olduğunu önerdi farklı olarak.

İnsanlar dinlemekten daha fazla şeyler bekliyor; "içsel dinleme" gibi, ya da "seslerin anlamı" gibi şeyler. Ben müzikten bahsettiğimdeyse, insanların aklına sonunda hiçbir anlamı olmayan sesten bahsettiğim geliyor: İçsel değil, dışsal ses. Bazıları bir şey içsel değilse, işe yaramaz gibi görüyor. Ama ben sesleri seviyorum; oldukları gibi. Olduklarından daha fazla bir şey olmalarına ihtiyacım da yok. Immanuel Kant der ki; "İki şeyin anlamlı olmasına gerek yoktur: Birincisi müzik, ikincisi kahkaha" O kendilerine has derin zevki vermek için başka bir şey olmalarına gerek yok (Adam bu esnada kedisiyle oynuyor "Sen biliyosun bunu dimi? diyerek) Tüm bu deneyimlerden en çok zevk aldığım deneyim; sessizlik deneyimi.

Mozart ve Beethoven dinlediğinizde, hep aynıdır. Ama trafiğin sesi, her zaman farklıdır"



Şu son cümle John Cage'e giriş cümlesi olabilir.


Joy of Destruction

İçimdeki yoketme arzusu bambaşka.
Ne görsem; yık, dağıt, parçala!
Saçmalama Mulatu Astatke.



Film by Laura Junger & Xaver Xylophon.

28 Mart 2011

TEENAGE film

Jon Savage'ın Teenage: The Creation of Youth Culture kitabından uyarlanan, Matt Wolf tarafından yönetilen, exec. prodüktörlüğünü Jason Schwartzman'ın yaptığı hala yapım aşamasında olan bir film: TEENAGE
Nereden nereye tadında, 20. yüzyılın başlangıcından itibaren "teenage" kavramının yaratılışını konu alıyor.

Bu esnada asıl, kitabın yazarı Jon Savage'dan bahsedelim hızla. Mezun olduktan sonra London's Outrage diye bir fanzin çıkarıyor. İlk kitabı The Kinks: The Official Biography, sonrasında England's Dreaming'i (Sex Pistols ve 1970'lerin sonunda İngiltere'de punk) yazmış. The Brian Epstein Story, Joy Division ve Punk and Pistols gibi BBC Arena belgesellerinin de yazarı, yayıncısı bir pünk gönüllüsü beyefendi.

Filmin teaser'ına bir göz atın isterseniz:

öyle ya da böyle




(via weirdfriends.tumblr.com)
Earth Magazine, 1971

21 Mart 2011

Reklamcı Kişilik Bozukluğu


Reklamcı kişilik bozukluğu (RKB), genç yetişkinlikten itibaren hem fakir piçlerde, hem zengin piçlerde görülen, iflah olmaz puştluk ve özgüvenle karakterize olan bir kişilik bozukluğudur. Hastalarda sıklıkla paranoya, büyüklük kuruntusu (delusions of grandeur), para ve şöhret hayallerinin lavukça dışavurumları gözlemlenmektedir. Yaygınlığı % 1'dir.

DSM IV'e göre, aşağıdaki semptomlardan en az 5'ini gösteren bireyler, RKB hastalığıyla ile teşhis edilebilmektedir:

- Aralıkla tekrarlayan fikir bulma epizotları (Özellikle ödül dönemi olarak adlandırılan Mart-Nisan aylarında)
- Kompülsif biriktirme davranışları (Özellikle action figür ve Taschen yayınevi eserleri)
- Kronikleşmiş sırıtma ifadesi
- Dedikoduculuk, şakşakçılık, kraldan çok kralcılık, kuyu kazma ve sırttan bıçaklama davranışları
- Övgüye ve takdire karşı bastırılamayan açlık hissi.
- Alkol veya uyuşturucu madde suistimali
- Aşırı bir yetkililik / haklılık duygusu
- Diğer RKB hastalarıyla gruplaşma, öbek öbek olma, vıcık vıcık espriler yapma
- Mızmızlık, şikayetçilik, ağır siksik, moral bozukluğu ve 31.

RKB hastaları, hayatlarını bu bozukluktan kazandıkları için hastalıklarıyla barış içinde yaşayabilmektedirler. Ancak erkeklerde andropoz, kadınlarda menapoz dönemine denk gelen katarsis sonunda portakal yetiştirmek, çocuk hikaye kitapları yazmak ve Küba'ya yerleşmek davranışlarıyla hastalık aniden son bulur.

Maynard Billy Hickory'den çok özel bir çalışma



Bu korku dolu eser de blogumuzun geçmiş sayfalarında bıyıklarıyla bulunan Sn. Hickory'ye ait.
Çocukcağızın okuduğu kitabı anlamayan varsa; Gorki'den Ana.
(Sayını senyör olarak okuyan hem sınıfta kaldı, hem de ne kadar reklamcı kalpli bi insan olduğunu belli etti. Yazıklar olsun)

02 Mart 2011

O değil de, bu bir erkek: Andrej Pejic





Hem straight erkekler ve kadınlar, hem de gay erkek ve kadınlar için gideri olan kişi.
Bosna'da Tuzla doğumlu 91'li bir model. (Tuzla ehe)


Bu ne ya.
O erkekse ben neyim?
Karabıyıklı Türk gibi hissettim iyice, dağılın.




Memesi yok diye sevinemem bile çünkü tabii olmicak memesi. Ayh.

01 Mart 2011

Roma İmparatorluğu'na hoş geldiniz (aka Bafilerde inecek var)


Bu yazıya nasıl girilir bilmiyorum.

İçimden sadece MAŞALLAH VAYVAYVAY demek gelirken hem de...

Aylardır birçok arkadaşımın, ağızlarından salyalar saçarak önerdiği Spartacus ile, ikinci sezonun final bölümüyle tanıştım.
O kadar iyi bir bölümdü ki hemen ilk sezona, yani Blood and Sand'e dadandım.

Kurgusu, sinematografisi, senaryosu... Tamam fena değil ama...
Dizide yoğun bafi ortamı var. Roma işte. Hiç beklemediğim yerde beklemediğim anda memeler gördüm ben. Yer gök memelerce. True Blood'dan da bafidar bir dizi bu. Üstelik beti benzi atmış kırılgan indie vampirler değil de, böyle feromonun bağrından kopan gladyatör abiler var. Ful frontal. Sadece meme ve kuku değil, pipi de. Erkekler de en az kadınlar kadar et parçası, seks kölesi. Ne diyim, seyretmesi bir keyifli bir keyifli. Özellikle binge şekilde tıkınırken çok iyi geldi onca vücut sıvısı görselliği. Yetmedi, ofisten çıkmayıp öğle yemeğinde de Spartacus eşliğinde beslendim. Birlikte iyi gider, Spartacus ve yemekler.

Neyse, bu Trakyalı abinin sımsıkı eblerini ve düzgün fiziğini bir arkadaşıma dile getirdim dün, erkek olduğu için tepkisi "Yazıklar olsun" oldu. Üstüne gitmedim, erkeklik gururunu kırmak istemedim.
Kız arkadaşıma anlattım "Malzeme çıktı" dedi. (You go girl)

Bu arada şu anda #blogumadokunma aktivasyonu gerçekleşiyor twitter'da, ben de dandik ancak ahlaksız içeriklerimle bu harekete destek vermek niyetindeyim. Sevgiler, saygılar.