19 Nisan 2011

Öff be Terry Richardson



Şu denyonun fotoğraflarını çekeceğine beni çek, bir düzgün fotoğrafım olsun hayatta. Bu oğlana çok feci bilendim Rişarson'un blogunu gezerken. Link budur.

Matthew Grey Gubler isimli şu Johnny Knoxville kasa insanın torso torso portreleri var her yerde! Ay bir bozuldum, bir bozuldum. Bir değil, iki değil, bir sürü fotoğraf var orada. Bana küfür gibi. Hurilerin yanında mal gibi duracak bir insan istiyorsandı, ben o kontenjandan adaydım Teri. Ayıp edildiğini düşünüyorum bana...

Her fotoğrafım bok gibi. Bizde böyle. Çekmesen daha iyi yani. Ama şu zevzeğin de fotoğrafı olmasın daha fazla. Ne inkar, ne itiraf bu yalnızca sitem.

18 Nisan 2011

Doğumgünümde kara kara düşünmeyin

Şu adresi ziyaret edin.

Açıkçası Mösyö Shepard Fairey için ilk defa "sold-out" dediklerinde biraz anlamıştım ama şu anda daha net anlıyorum. OBEY Clothing markası, tam anlamıyla çakal bir pazarlama anlayışıyla, şaşırtıcı güzel parçalara kucak açmış. Benim için tıpkı Mösyö Kapıcılar Kralı gibi shopping cart'ımı hayvanca doldurup tab'ı kapatmama uzanan bir maceraya dönüştü bu site ziyareti. Aylık internet siparişi verebilitemi sipariş ettiğim bir takım zarar ziyan kitaplarla yok etmiş olduğum için, babayı alıyorum.

Obey'de fiyatlarımız bu şekilde diyor Shepard Fairey:


(44 doler)



(49 doler)



(37 doler)



(98 doler)



(41 doler)

06 Nisan 2011

Ariel Pink, ağır ağır, hazmederek yenen bir yemektir.

Ariel Pink's Haunted Graffiti, burada kendisi hakkında bahsetmeyeceğim insan tarafından bana birkaç ay öncesinde tanıtılmış bir gruptur. MGMT ve Congratulations albümü diye kafa ütülediğim dönemde, bir güzellik olarak girmedi hayatıma çünkü o dönem forza MGMT idim ama ne zaman ki Before Today albümünü iyice bir dinledim Ariel Pink'in, sonra tekrar dinledim, sonra mobil müzik aygıtıma kopyalayıp işe gidip gelirken de dinledim, işte o zaman sevmeye başladım.

Janr konusunda ne diyeceğimi tam olarak bilemiyorum ama avant-pop, lo-fi, noise pop, psychedelic, alienation-pop gibi şeyler diyebiliriz. Esasında baya farklılaşıyor tüm eserler birbirinden. (alienation pop bizzat kendi ürettiğim bir janr adı, diğer ürettiğim janr adı için bkz. sepia rock, bunlar terimleşecek canım, terimleştirelim)

Neyse, daha fazla önsöze gerek yok, bilmeyenler için huzurlarınızda Ariel Pink's Haunted Graffiti.
(İlginizi çekerse youtube'dan beslenirsiniz)
(Favori şarkım Butt House Blondies)

05 Nisan 2011

Common People'a inanılmaz bir yorum

Hakkında asla kötü konuşamayacağım içten bir Common People cover'ıyla karşılaştım. Sanki milli marş söyler edasıyla söylemiş Marina Voica. O kadar gururlu söylüyor ki sanki kendi bestelemiş şarkıyı..


Ah o gemide ben de olsaydım




ash gibi bir pokemon ustası olsaydım,
vız gelirdi roket takımı inan bana,
yeter ki psyduck'a sahip olsaydım.
yoktu şarkıda sanki bu kadar çok olsaydım.

Lucy in the Sky with Diamonds



"I swear to God or swear to Mao or anybody you like, I had no idea it spelled LSD." - John Lennon ("Lucy in the Sky With Diamonds" hakkında)

Demiş, yalancısıyım.

04 Nisan 2011

Klasiklerde bu hafta: Heroes of Might and Magic III (Yani üüççç!)

Bir süre yurdumuzu kasıp kavuran Heroes of Might and Magic çılgınlığı, heroes 3'ten sonra çıkan heroes 4'ün iğrenç bir oyun olmasıyla bitti. Ondan sonra çıkarılan heroes 5 ile durum toparlanmaya çalışıldı ama heroes 4 iğrençti bir kere. Başında komutanı olmadan kaleden çıkan, yürüyen hayvanların olduğu bir oyundu heroes 4.

Oysa ki baaak! Heroes 3, soyunun son üyesi olmamasına rağmen, en iyi üyesi. Bu 5 oyun içerisinde, en çok nostalji yaptıranı. Yeniden indirip oynanmasıyla meşhur. Yeni nesil bilir mi, bilmiyorum. Ama indirilsin ve oynansın diyorum canım.

O halde bir Heroes 3 seçkisine hazırlanın! (Bir anda caps, bir anda)

Heroes 3'e ait, bende en çok iz bırakmış 7 şey:

1. Kolunu havaya dikmiş ve gülümsüyor: Solmyr


O minik resminde, mavi bir pipisi ve kaslı bir vücudu olduğu izlenimi yaratan Solmyr, aslında bir cin. Denizkızı gibi. O gözler parıl parıl parlıyordu, ama neye parlıyordu kim bilir?

2. Şaibeli bir hayvan: Faerie Dragon


Faerie Dragon, "bir üst modeller" ejderha türünün diğer üyeleriyle birlikte (Azure, Rust, Crystal) oyunda karşımıza çok çıkmayan bir yaratıktır (Bir gog değil yani). Türünün diğer üyelerinin tavrı ve güçleri çok belliyken bu faerie dragon'un görevi sanki o oyundaki tek efemine karakter olması.

3. Atsan atılmıyor bir skill: Tactics


Çok gereksiz bir skill'di bu. Ne kadar kaçınırsak kaçınalım, witch hut'tan, haritada duran ve yetenek bahşeden keşişlerden sürpriz olarak gelebilirdi. Kötü bir sürpriz olarak. O savaş tactics skill'iyle değil, ordunun bilek - hero'nun büyü gücüyle alınırdı.


4. Müthiş binalarımızdan: Tower


Asil, beyaz ve soğuk... İşte hayatta aradığımız tat. Tıpkı Tower'da bulabileceğimiz gibi. Mesela golem'lerin defense'i çok idi, üstelik magic resistance'ları da iyiydi. Kolay kolay yemezlerdi. Genelde bir savaş bitmek üzereyken sona kalmış tek tük tiplerden olurdu. Tower'ın ayrıca Titan'ı var. Titan'ın naga kadar göründüğüne bakmayın, kendisi dev gibidir.

5. Heroes'da gideri olan tek erkek: Gelu


Çok fetiş bir kostümle at süren karakter Gelu, bir sharpshooter gurusu. Okçuları sharpshooter yapabilen bir birey. Zamanında façası feci bir şekilde kaymış Gelu'nun ismi, acaba Gelu mu yoksa Celu mu diye okunuyordu?

6. Ucuz ama işe yarayan bir büyü: Haste


Haste, hızlandırır. Fakat o minik ikonunda bağıran bir adam ve hızla topuklayan biri var. Şöyle yorumladım: O bağıran adam biziz, yani hero; topuklayan kişi de ordumuzda haste'lediğimiz yaratık. Öyle çok bağırıyoruz ki adamcağız gazlıyor. Haklı. (Bilinçaltı mesaj)

7. Son çare olarak: Marketplace


El ayak çekilince, sohbetler tükenince, dostlar eve gidince ve düşmanın kaleyi basmasına 1 gün varken, cebimde zırnık kalmayana dek kalede birikmiş tüm yaratıkları almaya çalışır, para da bitince marketplace'ten varımı yoğumu paraya çevirir, alırdım o yaratıkları. Sonra düşman saldırmaktan vazgeçer, korkar giderdi. True story.


Heroes 3: Yürekten bir gameplay.