29 Haziran 2009

Blanket Jackson

Michael Jackson öldü ama ardında çocukları kaldı. Bir tanesinin adı;
BLANKET JACKSON.


Arkadaşları BLANKET yerine BLANK veya BLA deseler ya. Seç beğen al, ne diyim?

Bir de;
bu çocuk öz çocuk zannediyordum da, baya evlatlık sanırım. Çocuk önce Omo'yla yıkanmış, sonra Kosla'yla parlatılmış gibi afedersiniz.

En azından bebekken öyle.
Bebekliği.

Maşallah güzel çocuk olmuş. Ama deminki bembeyaz olan çocuk zannetmiyorum ki bu çocuk olsun. Belki de balkondan sallandırılan çocuk başka birinin çocuğuydu. Of.

Her yerde Sacha Baron Cohen'in kaba etleri var.




Ben de diyordum ki nerede kaldı Sacha Baron Cohen.
MTV ödüllerinde Eminem'e yaptığı özel 69 hareketiyle yine gönüllerde taht kuramamayı başardı.

Eminem'i de çok matah bulduğumdan değil. Ama"Yapılır lan bu erkek adama?!?!"


Brüno artık kendisi. Tagline'da kullandığı gibi:

"Borat was so 2006"

Geçen hafta Conan'a katıldığında karakterine göz atma fırsatı buldum. Yine münasebetsizliklerden münasebetsizlik beğendi. Yine "Acaba az sonra ne yapacak da etrafta bir ölüm sessizliği gelişecek" hissi yarattı. Eurovision'da işaret parmağı oryantali yapan kadında hissettiklerimi hissettim zaman zaman.

Brüno götünü açarken Conan korkuyor. Kendini ifade eden bir çalışma

Kugensack bir de.

Bence başarılı bir insan. Eminim bir karaktere bürünmediği zamanlarda da son derece enseye şaplak bir kişidir. Sadece yarattığı karakterlerin hepsinin içinde "göt" öğesi olmasını götsel buluyorum.

Yine göt. Hem bu sefer bakımsız göt.


Adama bu kadar göt attıktan, ay bok attıktan sonra, şu aile fotoğrafını görünce bir anda affediverdim.
Ekmek parası ne yapsın, çocuğuna iyi bir gelecek hazırlamak için götünü başını açıyor adamacağız. Altın kalpli fahişe. Hayat yolcusu.

Hangi ana yüreği dayanır bu mutlu aile tablosuna. Isla Fisher, Cohen ve kızları Olive.

26 Haziran 2009

Hızlı bir karar olarak: "Memesi yok"

Şimdi Agyness Deyn, son zamanların en hip, en chick, en Burberry, en stil sahibi, en marjinal görünümlü, en Kate Moss, en indie mankeni ya.


Gören ayılıyor bayılıyor ya.
Yalnızca ben bayılıyormuşum.



Yanımda bulunan birkaç heteroseksüel erkeğe sorduk.

"Bu kız nassı sence?"

-MEMESİ YOK.
Nası yaa?
-Memesiz.
Ne demek yaa?
-Ufacık, bit gibi, yok.
A-a? Ama bu kız var ya bu kız...
-Yok. Memesi yok.


Sahiden de memesi yok. Bir ben bir de Aycan beğenir bunu. Bir de yorumlarıyla aramıza katılacak arkadaşlar.

Son Söz: Şimdi ben buraya meme koydum diye blog'um bir anda +18 mi olacak? Ama o meme değil ki? Memesi yok. Yok meme.

Güle güle Michael Jackson.


Kalbimiz kırıldı, içimiz parçalandı.
Senin için bu sefer benden geliyor, dünyanın en ünlü insanı:

Şammmona, adınnney, şabunnnah, huu huu, çammuuun!

25 Haziran 2009

Olgunlaşmanın formülü

ANNELER, BABALAR!

Bu kolay yöntem, hayat kurtarabilir. Ufacık bir müdahale ile çocuğunuzun gelecekte eşşoleşşek olmasını engelleyebilirsiniz.

Lütfen aklınızın bi köşesine not edin.


THE FORMULA:

-Yemiyor musun yavrum?
Iııngh
-Yeme o zaman. Doğru yatağa.

19 Haziran 2009

Futbolize ekipler amiri

Blog'umun futbolsever takipçilerine istinaden bir yazı yazayım dedim Arıncığım önerisiyle.
Yaz dedi böyle Messi'yi çok severim vesaire.

Tamam dedim; son derece yüzeysel futbol yazımla karşınızdayım anasını satim.

Şimdi öncelikle adını sürekli duyduğum futbolcuları ve bunların bana neler çağrıştırdığını anlatacağım:

1. Adebayor:
Emanuel sanırım ilk adı. Mükemmel bir soyadı var. Öyle ki kedimin göbek adı Adebayor. Galiba Afrika ülkelerinden geliyordu. Haadebayor gibi bir ses efekti var.

2. Yaya Toure:
Bu da akılda kalıcı isimlerden. PES'te spiker Yaya Toure deyince bir daha unutulmaz. Bir de ajansta Yahya abi diye biri var. Ona Yahya Toure diyorum bazen ama henüz gülen olmadı.

3. Messi:
Türkiye'de forması çok yaygın. Messi forması. Arjantinliydi bu, de mi?

4. Ballack:
İşte hakkında en çok şey bildiğim insan. Chelsea'da oynuyor ve Matt Damon'a benziyor. Chelsea maçları onunla güzel.

5. Drogba:
Ben bu adamı beğeniyorum dedim diye tüm arkadaşlarım dalga geçti. Irkçı pezevenkler. Onun da Chelsea'de olduğunu biliyorum ve sanırım Fildişi sahillerinden Didier Drogba.

6. Cristiano Ronaldo:
"Kusura bakma Cristiano Ronaldo, ibneye benziyorsun" Kaşlarını alıyorsun, saçlarına kalıp gibi jöle sürüyorsun ve sarı meç attırıyorsun.

Göze çarpan, adları aklımda kalan futbolcular bunlar. Şimdi gelelim futbol maçları bana neler çağrıştırıyor:

1. Primitif erkekler çağrıştırıyor:
Sehpanın üstündeki bardağı umursamayan, bir hanede olduğumuzu unutup ayılar gibi olduğu yerde tepinen bir takım insanları çağrıştırıyor.

2. Bitik bir geceyi çağrıştırıyor:
Maç öncesi hazırlıkları ve maç sonrası yorumlarıyla iptal olmuş saatler ve saatler...

3. Bir sürü gereksiz telefon konuşmasını çağrıştırıyor:
Yok biz sizi yendik, babayı aldınız konseptli bir sürü dakika.

4. Bir köşede sıkılan ve kendine eğlence arayan kızları çağrıştırıyor:
Neden kendi kendinize eğlenmiyorsunuz diye sorarsanız; "Gürül gürül gürültüden" diye cevap veriyorum.


Peki genel olarak futbol bana neler çağrıştırıyor, biraz da bu konuya eğilelim:

1. Bir çok iyi espri:
Futbolu muhabbeti için seviyorum birazcık seviyorsam. FB'lilerin kupa alamamasıyla ilgili yapılan esprilere özellikle bolca gülüyorum. Mail forward ediyorum.

2. Bazen yakışıklı futbolcular:
O da zorla maç izletilirsem. O sıkıcı saatlerin yükünü taşımamak için maçta bir adet yakışıklı belirleyip onu izliyorum. Ayrıca bir adet "yedek" yakışıklı da oluyor. Mesela Ballack ve Drogba gibi.

4. Otistik davranan bir kardeş:
Daha kendi yaşı 8 iken, 70'li yılların futbolcularını sayabilen bir yavrucak. Neden yavrum, neden?

3. Sinirli bir erkek arkadaş:
"Madem futbol izlemeyi sevmiyorsun, futbol esprisi de yapmayacaksın" diye çıkışan bir FB'li gönül. Özellikle bu sinir kupa esprileri yapmaya başladıktan sonra zerk etti. Bu ikiyüzlü bir hareketmiş ve futbol camiasında bana yer yokmuş.

----------------------------------------------------

Oysa ki futbol barış, kardeşlik demek değil midir?

Futbol izlemeyi sevmiyorum, ancak futbolu seviyorum.

Hatta ne demiş büyüklerimiz:

"Sen futbola bir adım gidersen, futbol sana on adım gelir"





15 Haziran 2009

No you Girls - Franz Ferdinand

Videosuyla da vuran şarkı.
Dansçı kızlarımız vardır hoş giyimli. Hepsinin elinde kameralar. Franz Ferdinand performansı kaydetmekteler. Franz Ferdinand ise, misal Do you want to videosunun aksine, hiç şebek değildir, hatta sikör bakışlar atmaktadır.
Arada bir kadın görürüz, bembeyaz gelinliğinin üstüne gerek sağdan gerek soldan fışkıran boyalarla poz verir.
Nedensonra Franz Ferdinand'ı çeken kızlar, kendi götlerini bacaklarını çekmeye başlamışlardır. Hatta kızların bacaklarının yeni alınmış olduğunu anlarız çünkü tavuk derisi barizdir.
Şarkının "buuu" bölümünde bir frontman alex'in yüzünü, bir kemikli yüzlü bir kadının yüzünü görmeye başlarız. Birbirlerine bakarak şarkı söylemektedirler. Birbirlerine serenat etmektedirler gibi ama az sonra seks de başlayabilir. Kadının çok acayip bir yüzü vardır, sanki güzel değil gibi ama eşşek gibi de çekicidir aynı zamanda. Yani vincent cassell nasıl bir adamsa, o da öyle bir kadın gibi. Kadraj gitgide alttan ve üstten daralmak suretiyle ince bir dikdörtgen formuna doğru gider. Kadınla alex'in inanılmaz cinsel gerginliğini veren bir yakın plan şaheseri olur. Aradaki dev ışıklar da candır tabii bu esnada.

Video gerçekten çok ama çok iyi. Elbette daha iyi olabilirdi. Ama çok pop art. Seviyorsanız bir anlamı var. Şarkı da çok güzel. Franz Ferdinand işte. Ufak tefek görüp karamürsel sepeti sanılmaması gerekenlerdenmiş.

Hatırlarsanız zamanında Muse çıktığında nasıl da bir "guilty pleasure" olma yolunda gitmişti zamanla ama sonra bir anda dünyanın en heyecan verici gruplarından biri oldu... Hatta daha dün konuşuyorduk, bu 3 cılız adam bu dev sahneyi nasıl dolduruyor, diye (basçı cılız değil). Franz ferdinand'ın da saygıyı haketmesi için illa dandik bir dönem geçirmesi mi lazım? Yoksa aslında onlar gerçekten iyi ama biz farkında mı değiliz? Çünkü gerçekten, çok iyiler.

Take me out'ı düşünün, videosu da ne kadar iyiydi.
Do you want to da ona keza.

Ben de yeni farketmeye başladım.
Ayrıca o alex denen adam bile bir hoş görümeye başladı gözüme. Buna da tıpta groupie effect mi diyorlar ne diyorlar ben bilemedim.

09 Haziran 2009

XBox Project Natal


İleri düzeyde interaktif ve controller'sız bir sanal dünya düşünün. (düşleyin demiyorum çünkü türlü Hollywood eserinde örneklerini gördük) Düşündük mü?

Biz düşünürken, senaristler de yazarken, Microsoft yaptı. Evet Microsoft, dönüşün muhteşem oldu.

Bu projeyle tanışmam, bir ajansgilimin bir video izletmesiyle oldu. Internette dolaşan o lansman video'su. Bir oğlan çocuğuyla konuşuyorsun, ediyorsun, balık tutuyorsun, eline kağıt veriyorsun, scan ediverip alıyor, okuyor, hayretlere düşürüyor. Şu hayretlere düşme kalıbını kullanmayayım, kıro ediyorum kendimi dedim ama gerçekten bu bir devriiim!! riiim!! iiim!! mm...

Oyunları controller'sız oynatan yeni teknoloji...

Mesela penaltı atmak için yön tuşu ve şut tuşu yerine; bel, ayak ve torso kombinasyonunu kullanıyorsunuz.

Televizyonunuzun başına geçiyorsunuz, ya ben ne giyeyim gibi gerzek gerzek düşünmektense (bence bir birey, kıyafetin üzerinde nasıl duracağını tahayyül edebilir ama edemeyenlere de bir hizmetimiz var), xbox sizi giydiriyor, işte bu kıyafettir, sana kırmızı çok yakışıyor diyor, der top ediyor.

Ya da favori bir kaykayınız var, diyorsunuz ki sanal dünyada bile kaykayımsız çıkmam, hemen kaldırıyorsunuz kaykayınızı, iki hamlede tarıyor sizinkini, alıyor hafızaya. Ondan sonra oyundaki karakteriniz ve gerçek hayattakine eşdeğer kaykayınız ile halının üstüne ayaklarınızı sürtüyorsunuz. (bkz. carpet burn)

Bunlar zaten lansman video'sunda mevcut bilgiler. İzleyince göreceksiniz.
Şimdi gelelim benim öngörülerime:

-Şu kıyafet giydirme aplikasyonundan Microsoft ne anlaşmalar yapmıştır ya da yapacaktır. H&M, Urban Outfitters, Zara filan kesin bu markalar arasındadır. Bir de online bağlanıp eve sipariş etme zımbırtısı da varsa, demeyin markaların yeni mecrasının keyfine.

-Oyun oynamanın yarattığı asosyallik ve obezlik etkilerinden obezlik, bu yeni ayakta ve hareketli oyun oynama stili sayesinde azalacaktır.

-Nintendo iki boyutta hareket sağlar da, biz kralını yaparız düsturuyla geliştirilmiş bir teknolojidir. Bu kesindir.

-Tamam kontrolür yok da, guitar hero ya da rock band türü bir oyun için air-guitar çaldırırlarsa insana, bu ayıp olur. Senelerce yazlık bölgelerdeki Kurban dinleyip gaza gelen air guitaristlerden, air drummerlardan itinayla uzak durdum. Microsoft yaptı diye bir anda benimseyecek değilim. Ayrıca olmaz o iş. O oyunda kontrolür elzemdir.

-Diyelim ki poker oyunu çıkardılar. Karşımızdaki adam anında kalp atışından, göz bebeğinden ve benzerlerinden hemen blöfü algılar. Yani rakip zor olacak. Sırf bu oyuna pratik yapmaktan yalan makinesi bile atlatabilir insan. Düşünsenize, hissiz, ifadesiz bir sürü 12 yaş altı Japon erkek çocuğu dünyayı ele geçirecek.

-Bana alın bundan. Blogumun zengin ve bağlantılı okuyucusu varsa, 1 Ağustos doğumgünüm. Bundan istiyorum.

A tribute to Türk Telekom

Ballı Kaymak melodisiyle;

Çevir sesi almadım, artık olamaz
Seni benim elimden kimse alamaz
Türk Telekom ömür törpüsü gibisin
Aynen öyle!

05 Haziran 2009

Tadı kaçan beyanatlar

-"Abie Tool çalabilecek bir grup yok Türkiye'de. Tool mükemmel. Maynard da cabası, havada karada veririm" diyen 16-28 yaş arası erkekler... Yaş aralığınıza tüküreyim ve TADINIZ KAÇTI!



-"Saçını boyatmaaa... Doğal hali en güzel hali. Kahkül de kestirme. Hep böyle kezban kal" diyen erkek arkadaşlar... SİZİN DE TADINIZ KAÇTI!





-"Futbolu çok severek ve anlayarak takip ederim" diyen kızlar. Hem yalancısınız, hem de TADINIZ KAÇTI!






-"Küresel ısınma yüzünden her yer su olacak, hepimiz çişimizi içecez yakında" diyen ucuz kahramanlar... TADINIZ KAÇTI!




-"En sevdiğim gruplar Fuck me in the ass and say yeah, Razorfuck, The Gulps'tır" diye dolanan indie çakmaları. Sizlerden nefret ediyorum ve TADINIZ KAÇTI!




-"Ben televizyon izlemem" diyen arkadaşlar, oturup indirdiğiniz dizileri izlemek de televizyon seyretmektir basbayağı, lütfen kendimizi elit bir sınıfta konumlandırmayalım ve kulak verelim: TADIMIZ KAÇTI!





-"Seven mikilir, miken sevilir" Asla doğruluğunu kaybetmediği için, asla yanıltmadığı için Einstein da onayladı: TADINIZ KAÇTI! Aksi ispat edilene dek böyle kalsın.






-"Kadın dediğin balık etli olacak" Külliyen yalan. Anoreksik olmasın yeter. Çok fena TADI KAÇTI bir beyanat. Ekşisözlük entrimden referans vermeden edemeyeceğim:
Kadın dediğin ele gelmeli.





-"Bak ben senden x yaş büyüğüm..." diye tirat atan gerizekalılar. Size çok güzel laflar hazırladım ve TADINIZ KAÇTI!





-"Ne kadar hayırsızsın" diye hayat dersi veren eski dostlar. Yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı, sizin TADINIZ KAÇTI!






-"Ya arkadaşlar birbirlerinin hatalarını görmezden gelmeli" diyen cibiliyetsiz canlar. TADI... wait for it... NIZ KAÇTI!





-"Müthiş bir fikrim var, bi afiş yapalım, üstüne 5 yıl sonra burada olabilirsiniz yazalım, arkada Nevyork manzarası olsun, önde bi kafa olsun, kafanın içinde ayna olsun!" diyen pseudo-yaratıcı apaçiler. Simpsons did it, velakin sizin TADINIZ KAÇTI!

03 Haziran 2009

Ev taşımanın üstünde pek durulmayan püf noktaları

-Bir anda toplanın, hiçbir şeyi sona bırakmayın. "Yaa dur, büyükleri taşıttıralım, ufakları alır biz getiririz" dememek. O bir günde olacak iş değil. Uzadıkça uzuyor. Örneğin elektrik süpürgesi diğer evde kalır ve vakumlu hurçlarınızı vakumlayamazsınız. Battaniyeleri sokacak yer de olmaz ise; vakumlu hurç bir köşede size gözlerini diker. Battaniyeler ise alt katta unutulmuş bir kolinin içinde ölüme terkedilmiştir.

-Kombiyi, suyu, elektriği, telefonu, ADSL'yi eve yerleşmeden önce halledin. (Kombiyi sona bırakınca pis pis kalabiliyorsunuz ortada. Pis pis kalmamak için de soğuk suyla duş almak zorunda kalabilirsiniz. Hatta şampuanları da diğer evde unuttuysanız bildiğin beyaz sabunla saçınızı yıkamak zorunda kalıyorsunuz. Kendimden örnek vereyim: Hiç yıkamasam daha iyiydi. Hımm, nasıl diyor siz Türkler: Keçe gibi)

-Evcil hayvanınız varsa kolileri öyle haftalarca alelade açıkta bırakmayın. Koli yer, sindiremez, gastrit olur. Röntgen, serum, kan testi, bok püsür... Canı yanar, canınız yanar.

-Ev taşıma esnasında hırsızlara dikkat edin. Taşınma yolu gözleyen bir takım "çingeneler" var. Polis kendilerini böyle tanımlıyor. "Çingene miydi?" "Evet, çingeneydi" "İyi şanslar"

-Evin su tesisatına dikkat edin. Taşınmadan önce bir gidin ardarda sifon çekin. Mümkünse şişman bir arkadaşınızı çağırın, yedirin içirin, sıçırtın, bir de öyle deneyin. Akan kokan yer var mı bir kolaçan edin.

-Mezurayı elden bırakmayın. Ya da mezroyu. Bol bol ölçü alın. Fazlalıkları yeni evinize getirmeyin.

-Taşınmadan önce çok ama çok iyi bir temizlik yapın. Diplere eğilin, köşelere konsantre olun. Dolapların üstlerini hiçe saymayın. Radyatörlerin üstünü es geçmeyin. Ya da temizlik yaptırın bir ablaya daha iyi bir fikir olarak.

-Perdeleri de taşınmadan önce halledin. Sera etkisinde kalmayın.

-Komşularınızla tanışın. Ne iş yaparlar, rahatsız tipler midir, belki onları akşam şarap içmeye çağırabilirsiniz. Biz öküz olduğumuz için böyle şeylere girmiyoruz.

-Elinden iş gelen dostlarınızı yanınıza alın. O zaman kale gibi olursunuz, sizi kimse durduramaz. Dostlar taşınma gününde belli ola.

-Etraftaki esnafla muhabbeti kurun. Ahbap olacaksınız, siz onlardan alışveriş yapacaksınız, onlar sizi koruyup kollayacak zamanı gelince icabında. "Abi, amca" şeklinde hitap edin. Esnafa kötü davranmayın, ben zaten sevmem esnafa ayılık yapanları. Böyle bir ünüm var; bilenler bilmeyenlere anlatsın.

-Apartmanla ilgili problem varsa sorumluluğu siz üstlenin. (temizlik yapılmaması, otomatın bozuk olması) Siz gelene kadar komşularınız bunları düşünmediyse asla düşünmeyeceklerdir. Siz bayrağı alın elinize, kapı kapı sorumluluk bağları kurun. İkna etmek için gerekirse çirkef olun: "Nasılsa ev sahibiniz ödeyecek, kiradan kestirirsiniz" deyin.

-Son olarak da, evde yarı-yerleşik bir haldeyken parti yapmaya kalkmayın, arkadaşlarınızı takılmaya çağırmayın. Önce evi bir yerleştirin, bir düzeninizi kurun. Arkadaşlarınız evin o boktan haline alışırlarsa bir sonraki gelişlerinde evi hep öyle boktan bir vaziyette bırakmaya alışacaklar. Düzenli, mum gibi görsünler önce. Sonra yemeye içmeye de çağırırsınız. Hatta gerekirse naziliğinizi de yaparsınız. Bardakları sehpada bırakmak mı? Delirmeyin, gidin makineye yerleştirin. Burada hizmetçiniz mi var ulan sizin? Burası ana kucağı değil, asker ocağı. Falan filan.








-