30 Ocak 2009

Dehşet tüneli

Küçükken duyduğumda beni dehşete düşüren bazı kalıplar, deyimler, isimler, sözcükler, şarkılar, fıkralar, karakterler, toplumu bilinçlendirici reklamlar oldu:

Beceren Otel
"...sittin sene..."
"tencere dibin kara benimki senden kara"
"...yemiş yemiş bitirmiş, akşama sancılar basmış..."
"...telefonun delikleri içinde..."


ve bir fıkra:

"Bir kadın varmış, bara gitmiş. Barmene demiş ki "Bana bir Efes". Kadın içmiş içmiş sarhoş olmuş. Barın müdavimlerinden bir adam bunu fırsat bilmiş ve ablayı dikmiş. Abla uyandığında hiçbir şey hatırlamıyormuş ve malum bölgesinde bir ağrı varmış. Ertesi gün yine gitmiş ve yine efes istemiş. Yine aynı hikaye. Bu birkaç kez bu şekilde devam etmiş. En sonunda gitmiş ve demiş ki "barmen! bana bir tuborg! Efes ağrı yapıyor..."

ve o reklam:

- beyefendi neden emniyet kemeri takmıyorsunuz?
"sıkıyor be abiiee..."

bir sonraki karede adam ölmüştür ve ruhu gökyüzüne uçmaktadır.
Ruh:
"sıkıyo be abiii... uuuu...."

27 Ocak 2009

True Blood (ya da Vampire Bill)

Anna Paquin Golden Globe aldı bu yıl. En iyi kadın in TV-Series filan feşmekan.

Anna hamfendüyü Rogue olarak tanıdık. Bazıları da Ruj olarak tanıdı.

Bu yıl ödüllendirilmesine neden olan dizinin adı True Blood.

Amerika'nın en has güneyli aksanının konuşulduğu, kızların kısacık elbiseler giydiği, erkeklerin redneck olduğu, kariyer olarak garsonluk ve inşaat işçiliğini benimsemiş bir sürü insan var bu dizide. Başrolde Anna, yani Sookie Stackhouse, kendisi Merlotte's adlı mekanda çalışan telepatik bir garson. Evet, telepatik. Kendisi bir bakire. Kendisi "aylav aevrıtın" diye konuşmakta. Dişleri ayrık, sarı saçlı, kıçı ilgi topluyor.


Tüm bu baybay güneyli yaşamının yanısıra bir de diziyi şu anda bulunduğu statüye yükselten bir vampir durumu var. Vampirler mainstream'e oynuyorlar bu dizide. Tıpkı zamanında Afro-Amerikalı vatandaşların oy kullanamama sorunu, beyaz çocuklarla aynı okula gidememe durumu gibi bir çok ırkçı problemi şimdi vampirler yaşıyor. Vampirler de söz hakkı istiyorlar, vampirler de insanlarla evlenebilmek istiyorlar, vampirler de insan gibi yaşamak istiyorlar. Tabii hepsi değil, arada ayrıkotu diye adlandırabileceklerimiz de bolca mevcut. Mainstream'e gidebilmelerinin sebebi ise Japonya'da üretilen, insan kanına özdeş Tru-Blood içeceği. 0 rh, a rh gibi çeşitleri de var. Bill 0 rh+ seviyor.


Şimdi, bir yanda güneyliler, bir yanda vampirler var. Bir de ana eksenimizde Sookie ve Vampir Bill'in aşkı var. Vampir Bill de güneyli ama ölürken buna bir karizma, bir bakış, bir ten rengi bir üzerine atlanabilirlik bahşedilmiş ki, Sookie'yle bunlar karşılaşır karşılaşmaz aşk kaçınılmaz oluyor. Tabii ben anlamıyorum neden sadece Sookie, oradaki her kadının yerlerde sürünüyor olması gerekirdi onu görünce.


Ben bu diziyi çok sevdim. 18+ bir dizi. Yoğun şekilde şiddet, din, seks öğeleri birbirien giriyor.
Ben bu diziyi çok sevdim, Vampir Bill var çünkü.

Vampir Bill, ımm nasıl anlatsam, böyle kadını tuttu mu omzundan, öpen bir vampir.
30-35 yaşında falan gösteriyor ama 135 yaşında sanırım. (173'müş)
Hem olgun, hem karizmatik, valla yeme de yanında yat.
Aynı zamanda sevdiği kızın başı dertteyse hemen gelişmiş duyularıyla olayı hissedip hızla kızın yanında bitiyor, güven veren bir vampir.
Ayrıca toprağın içinden çıplak çıkıp sevdiği kızın üstüne atlıyor tam bir hayvan gibi. Primitif. Düşün yani, toprağın içinden.

Yani nasıl özetleyebilirim, vampir Bill, sokakta beyefendi, yatakta orospu.


Resmini de koymalıyım öyle değil mi?


22 Ocak 2009

Öyle değil mi sahiden?

Hani kıro erkek pistir, fenadır, magandadır da...
Asıl kıro kadın hiç çekilmez.

Peki ya KIRO GAY?

19 Ocak 2009

Rrraptir benim adım

Yollar yollar, yo, yo
Karim gelsene buraya, rap yapıyoruz haydi,
Karim trafikte kalmış,
Musa sen gel, Musaa işte mc one two, check,
Musa haydi konuştur rrrap'ini!


Benim adım Musa,
Eşiliğe inanıyor, komünizmden uzak duruyorum,
Bir gün bana da para gelecek, günlerimi sayıyorum
Obama başkan oldu, cumhuriyetçilere kapak oldu,
Yıllarca beni ezenlere artık hareket çekiyorum.

Söz Toyberk'te! One, two, fiki bauu!

Adım Toyberk, ilkokuldan terk
Rengim beyaz, kalbim siyah yaşıyorum
Rap yapmak için siyah olmak şarttır diye biliyorum
Rap yapmak için mücevher de şarttır bildim diye
50 cent'in bana kolye almasını diliyorum

Benim adım Karim, trafiki, fiki trafiki,
Sokağa çıkıyorum, gelen geçeni eleştiriyorum
Kırmızı ışıkta durmayan yayaları ezip geçiyorum
Sonra ben de kırmızı ışıkta geçiyorum
Kornaya basan arabalara küfrediyorum.

Dünyanın tüm mc'leri birleşsiiiiin!
Çünkü benim yaptığım rrrap'tir,
ve rrrap polisi s.kmektir.

Fuck, fuck, fuck, fuck the police!

14 Ocak 2009

Başlık bulamadım o denli içsel bir mevzu

Sevgili Arın kardeşimin "Avrupa'nın Patlayan 11'i" yazısına bir reaksiyon olarak söylemek istediklerim var.

Evet, PES görünce 0-12 aralığına dönen bir takım arkadaşlarımızın, aile üyelerimizin oluşturduğu bir jargon, bir yaşam sevinci var, peki ya arkada kalan "bizler"in oluşturduğu jargon nedir, yaşam sevinci nasıldır, peki ya hisler?

Öncelikle evimize kırk yılda bir gelip "Sabaha kadar PES oynayalım" diye giren arkadaşları ben sevmiyorum. Evet evet, sevmiyorum. Destur de önce. Kafanda kırılır o PES günün birinde. Böyle yapmadıkları zaman severim bir gün. Belki o da.

Ardından Ankara'da PES bıkbığımdan sakınmak için özel olarak geliştirilmiş "şifreli konuşma eylemi"nden başta hazzetmiyordum, şimdi şirin geliyor. Tıpkı tekerlek içinde aralıksız dönen bir hamsterın yorulup tepetaklak döndüğündeki gibi şirin. Ya da göt üstü düşen 6 aylık bir bebek şirinliğinde.

Fakat en uyuz olduğum şey bir galon insan salonda toplanıp pür dikkat PES oynarken (Get a job, sir, get a job) önlerinden geçmek zorunda kalabiliyorum insani ihtiyaçlarımdan ötürü. Ama bu durumlarda öyle tepkiler aldım ki, artık uyuzluk olsun diye geçiyorum. Vallabilla. Bir sağa bir sola. Oh.

Hele hele nefret ettiğim bir başka şey de "Bu maç bitsin, gelicez" fenomeni. Yaa? Dünkü bok...

Takıldığım bir başka husus var: "O KADAR UZUN UZATMA MI OLUR BE?" Maça oranla öyle bir uzatma görmedim ben. 24 yıllık futbol sevmeyeniyim.


Ha, bu kadar nefret etmeme rağmen yine PES'le ilgili en iyi jargon benden geliri belirterek; ÇIKARDİNHO diyerek yazımdan uzaklaşıyorum.

08 Ocak 2009

Yuvarlak zımbırtılar içgörüsü

Bu yuvarlak mevzusunun temeli kalkan balığı üzerindeki butonlardan şekillendi.
O da bir garip.
Onda da bir öğürtücü öğe var.
Ne gerek var?

07 Ocak 2009

Yanyana duran minik yuvarlaklar iğrentisi

Her şey o reklamla başladı.
"Limoon! Çileek!"
-Trident Splash

Tıpta papillae adı verilen tastebuds iğrençliğini gözümüze böyle sokan (ağzımızın içine içine) bir şey henüz görülmemişti.
Reklam filmi her çıktığında gag refleksim azdı. Ekrana bakamadım. Bir nevi fobik bir durumun temellerini attım.

Derken bir gün BBC'nin sitesindeki testleri çözüyordum. DISGUST testine başladım. Aman allah orada bir diş görüntüsü var ki, bakın görün. Öyle böyle değil. 1 senedir bakmadım ama aklıma her geldiğinde öğürüyorum.

Ve dün gece...
Suçsuz günahsız bir Güney Afrika meyvesi tutuşturuldu elime.
Göz göze geldim.
...
Gelmez olaydım.
Dışı aynen öyle pütür pütür yuvarlaklardan oluşmuş, adeta cehennemden gelen bir piç. Erik boyunda bir şey.

İçi güzel dediler, soydurdum dışını.

Çok afedersiniz ama koç yumurtası kıvamında insan yumurtası büyüklüğünde beyaz, bir organizmaya benzer bir şeyi elime aldım ben. Yedim abi bir de.

Yedim onu ben. Yüreğimde bir sızı.

Moist

Moist, moist, moist, moist, moist

06 Ocak 2009

Yemekteyiz hayalim

Konuklarım gelir.

Alttan kapı ziline basarlar, aşağının kilidini açarım, evin kapısını da aralık bırakır içeri otururum.

İçeri girerler, "Ayakkaplarınızı çıkarın" diye bağırırım oturduğum yerden.

Hatta "Aa Sami, ayakkabılarını çıkarmadınsa, aşağıdan bir siyah içecek kap da gel" derim.

Beyhude Hanım "Ayh montumuzu koyacak yer..." derken "Girişe as onu" diye yanıtlarım.

Masaya çağırırım. Simit alkışlarla yaşayan bir kedi olduğundan bacaklara atlar.

Müptela Hanım "A kedi tüyü hiç hejyan değil" derken "Çok rahat bir evsahibiyim ben. Simit tencerenin içinde dolaşır, burası onun evi" diye cevap veririm hızla.

Masanın karşısına banner asmışımdır, böyle dev puntoda "Misafir umduğunu değil bulduğunu yer" yazmaktadır. Misafirler kafalarını kaldırdıkları anda o yazıyla karşılaşır hep. Ya o banner, ya da yemek. Seçim onların.

Bir tencere makarnayı koyarım önlerine. "Ben yemeksepeti'nden yedim, aç değilim, yiyin siz, az var ama fıstık ezmesi ve reçel var, onu yersiniz doymazsanız" derim.

Neyse tabii doymazlar. Bunlar mutfağa gittiğinde siyah içeceklerinin içine basarım uyku hapını hemen. Uyuduklarında çok üzgünüm ama onları çoktan Bağcılar'da tutacağım bodrum katına götürmüşümdür. Tüm dünyayla bağlantılarını kesmişimdir. Aç kalmışlardır tabii bunlar.
"Aç kaldım valla hiçbir şey yiyemedim"

Son bir kez daha tribünlere oynadım. "Valla çok stresliymiş, şimdi anladım"
Açlık sürer. Birbirlerini yerler.
Ohş.

THE END

Keko Badge

Bazen bir grup çıkar gelir mesela, seversin, baştacın edersin, hiç popüler olmamasına rağmen arkadaş meclisinde kayda değer bir prestiji vardır.
Ezik ezik myspace'ten takip edilir maksimum.

Bizim zamanımızda myspace mi vardı, kaset doldururduk, kaseeet. Kalemle sarardık bazen o kasetleri. Mesela çocukken hatara-kazara bir Teoman kasedi almışlığım vardı. Bir gün şehirlerarası bir otobüs yolculuğunda dinlerken walkman'in pili bitmeye yüz tuttu.
Teoman'ın böğünüşleri yetmiyor gibi bir de pil bitme efekti eklendi o sese. Of of. Hala unutmam, "höaağuu poapoatttıtıtı yaa"

Diyordum ki myspace yoktu, kaset vardı, bir de tabii canlı performans vesaire. Ortaokuldayken ne canlı performansı. Bizim zamanımızda öyle ortaokulda gece dışarı çıkayım, şu konseri izleyeyim yoktu. Kırardık kıçımızı, otururduk. Ailemizin plak veyahut kaset koleksiyonundan ilgimizi çekebilecek sanatçılarla başladık "Yabancı Müzik" dinlemeye. Ya da doğdumuz andan itibaren dinletilirdik.

Mesela ben sırf bu yüzden the Beatles dinleyerek büyüdüm. Oh ne de iyi olmuş.
Ama mesela sırf öteki yüzden de bir Wham kasedi, ilk hatmettiğim albüm oldu. Severim George Michael bu sebepten.

Sonra MTV çıktı bizlerde de, ne oldu, oturduk Spice Girls dinledik bir süre keko gibi. Bunu da herkes yaptı. Ezberlendi o şarkılar. Erkekler bir Spice seçti fantezileri süsleyebilecek, kızlar da bir Spice seçti özdeşleşilebilecek. Lanet olasıca ortaokul günleri. What if ortaokul günleri was one of us.

Ortaokul keşif süresi olduğu için Metallica falan da büyük ihtimalle bu dönemde başladı. Ben daha Aerosmith insanıydım.
İddia makamı:Güzel kızlar Aerosmith dinler çünkü!

Kısacası bizim zamanımızda kekoluktan kekoluk beğendik. Elimize geçen her kasete totem muamelesi yaptık. Değiştirdik onları aramızda, sonra hiç olan kasetler oldu tabii, arkadaşlıklar bitti bu uğurda.

PS: Dayak yemek ister gibi bir yazı stiliydi. İnsan sabrını ölçen bir çalışma oldu. Çalışmamda grotesk bir tat yaratmak istedim. Bütün yazı boyunca bir tokat hayal ettim, iz bırakan, kitleleri peşinden sürükleyen. Kitle imha tokadı.

05 Ocak 2009

02 Ocak 2009

Gerizekalılar

Atasözlerini sevip, sayıp, anlamayıp, onları baştacı yapanların dairesinde bu hafta;

-Ayağını yorganına göre uzat:
Uzat, uzat ki, Simit ya da Simit karakterli başka bir birey yorgandan milim taşmış ayak parçanı taciz etmesin sabah-akşam.

-Damlaya damlaya göl olur:
Gece musluğu açık bırakırsan lavabo dolabilir, taşabilir, evyenin üzerinde sığ bir göl oluşabilir belki.

-Ateş düştüğü yeri yakar:
Ateş, hoyrunun üstüne düşerse kimse kalkıp almaz, yardım etmez, sadece seslenir, hoyrunun bacağı yandığıyla kalır.

-El atına binen yaya kalır:
CCoşkun, DCoşkun'u Akay'ın arabasıyla Publicis Yorum'a bırakmaya çalışırken benzin göstergesine güvenirse, çekici beklemekle yükümlüdür.

-Ev danasından öküz olmaz:
Evde oturan biri maksimum dana olabilir, ama öküz olamaz. Öküzlük yoktur hamurunda.

-Kedinin usluluğu sıçan görünceye kadar.
Kediyi tuvalete almamak lazım. Alırsan rezervuara, lavaboya, ne bilim küvete atlayabilir, dergiye, gazeteye atlayabilir, kafana atlayabilir, dizine atlayabilir, bir yerlerden kendini atabilir. Yapabilir bunu.

-Komşu komşunun külüne muhtaçtır.
Alt komşu gürültüden ne kadar şikayet ederse etsin, bir gün kapıya adımızı yazsana diyebilir.