25 Kasım 2008

Dünyadan bir akşamüstü

Günlerden bir gün Ted Mosby bir hata sonucunda kendisini Central Perk'te otururken bulur.
Ortama adapte olmak adına bir Americano içebilmek için garsonu çağırır.
Garson; Sarah Connor'dır. "İçine bir de espresso shot koyim mi?" der.
"Koy anasını satim" der Ted.
Bu esnada sokakta yanlışlıkla bir at kakasına basan Carrie Bradshaw tuvaleti kullanmak üzere mekana girer.
Bileğini burkmuş olduğunu görürüz, fakat daha şanslı olamazdı.
Gregory House, Ted'in çaprazındaki çift kişilik masada kendi konuşmasını kaydetmektedir.
Carrie Bradshaw olabildiğince yavşak bir ses tonuyla konuşur:
"Doktar Hoos, bileğimi burktum ama asıl canımı sıkan tezek kokan Manolo'larım"
House, Carrie'ye bir göz atar,
"Manolo aslında özünde Han Solo'yu barındırır" der.
Carrie aval aval bakmayı sürdürür.
Bu esnada Ted hala kahvesini içememektedir.
Sarah'ya seslenir:
"Nerde kaldı Americano'm? Kolombiya'da tanıdıklarım var, daha hızlı halledebiliriz" diye kötü bir espri yapmayı da ihmal etmez.
Sarah Connor da "Ben robot kullanmıyorum, prensiplerime aykırı, suyun kaynamasını bekliyorum" der.
Ted duyduklarına inanamaz. Aman tanrısı, prensipleri olan güzel bir kadın, daha iyisi olabilir miydisi.
Hemen oracıkta evlenme teklifi eder.

Aslında siz de ben de biliyoruz ki Ted'in birine evlenme teklifi ederken aradığı iki kriter var:
Kadın olsun, bir de kalbi atsın.

21 Kasım 2008

Ayıları severim

Ayıları severim.
Ayılar ki renk renk, boyut boyut, sevimlilikte kademe kademe.
Bazısının tüyleri uzun, bazısının kısa.
Bazısı göbek bile atabilirken
Bazısı röarlar sadece.

Boz ayısı var, kutup ayısı var.
Mesela boz ayı kutuplarda çıkmaz karşına.
Kutup ayısı da adalarda çıkmaz karşına.
Bir tek Lost'ta çıkabilir.
O da doğaüstü olduğundan.

Ayılar çeşit çeşit girdi hayatımıza.
Coca Cola'nın ayıları, Greenpeace'in ayıları.
Winnie ayısı, Claire ayısı.

Ayılar öyle enteresan varlıklar ki,
Her günün bir ayısı olmalı.

15 Kasım 2008

Proje: Hayat

Anne-baba önderliğinde gerçekleşecek olan proje, dünyaya yepyeni bir çehre ekleyerek, sanki az olan nüfusu, +1 şeklinde etkileyecek. Hayatta adeta tek eksik olan bir kişi daha felsefesinden yola çıkan Hayat, haddini istemeden aşması sebebiyle olumsuz tepki topluyor. Her yıl daha da ilgi çekici hale gelmesiyle sürdürülmesi beklenen proje, farklı disiplinlerden beslenmesi ve evrensel geribildirimleriyle katılımı yüreklendiriyor.

Dünyalıların hayatına büyük renk katacak bu projeyle birlikte, hayatın mücadele alanındaki becerisi bir kez daha gözler önüne serilmiş olacak. Ne münasebetle tavrını yıllar boyu korumayı öngören ve ölümle sonlanmayı bekleyen Hayat, daha önce hiç yapılmamış olma niteliğini taşıyor.

Hayat.

H for hastaneye gitme sıklığı.
A for az kaldı düşüyordum.
Y for yastık seçimi.
A for artı bir.
T for takım elbise giymek ya da giymemek.


Selami diyor ki; hayat ancak bir kez katlanılacak kadar...

Hayatı kabullenme ve algılama biçimi, ölümü algılama biçimiyle nerdeyse aynı olabilir.
Bana anlamsız gelen teori, ölümü kabul etme aşamasının en önemli noktasının güzel bir hayat yaşamış olma ve tatmin olma duygusu gerekliliği.
Güzel bir hayatsa bir devam filmi istiyor insan.
Kötüyse de baştan yazıp çizmek lazım.

Burada görüldüğü gibi iki aparkatla hayata dair bilinen zavallı bir olumlu gerçeklik yıkıldı.

Demek ki nedir? Biraz diyalektik düşünmekte sakınca yoktur.

14 Kasım 2008

Çirkinleşebiliyorum

Hiç hazzetmediğim insanlar oldu. İçlerinden bir tanesi tam anlamıyla "Islat döv-kurut döv" eyleminin karşılığıydı. Düşündüm taşındım, "what the fuck is your problem" analizi yaptım. Tümevardım, sonra tümden bir kez daha geldim. Vardığım sonuç;
Terbiyesizlik meme yapmış sizde hanfendü. Zımpara atmak lazım.

09 Kasım 2008

How to lose friends & alienate people

Bir süredir ıkım ıkım izlemeyi beklediğim filmi dün nihayet izleyebildim.

İngiltere'de muhabirlik yaparken Amerika'nın ünlü magazin dergisi Sharps'tan teklif alan Sydney Young (Simon Pegg - Shaun of the Dead), New York'a gider ve olaylar gelişir.



Sivri dilli, "edgy" karakteriyle magazin dünyasında tutunmayı pek beceremeyen Sydney, bu dünyayla bir süre mücadele ettikten sonra Andy Warhol'un dediği gibi "If you can't beat it, join it" mottosunu benimsemeye karar verir ve tabii ki hızla yükselir. (Adamda zaten zeka üst seviyede, tek yapması gereken biraz kıç yalamakmış kısacası). Bu arada Transformers'daki göbeğinden tanıdığımız Megan Fox, Sydney için "objet petit a" olmuşken, Kirsten Dunst ise çürümenin içindeki sağduyunun sesine en yakın karakterdir.



Tüm bu teklif, tayin, Amerika macerasının sorumlusu Sharps'ın patronu Jeff Bridges'tır ki, o da zamanında Sydney gibi, celebrity partilerine davet edilmemesine bir dur demek için bu işe girmiştir. Ama Sydney'nin eski aktris annesi, felsefe yazarı babası ve bir de kendisinin felsefe yüksek lisansı ve bunun gibi magazinciliğe ters faktörlerden ötürü, Sydney yozlaşmaya kendini teslim ederken bolca sıkıntı olur.



Eğlenceli, "içinizi ısıtan sıcacık bir film!!!" gibi cümlelerle anılacak olsa bile filmden bir replik var ki sadece onu paylaşabilmek için bu kadar yazı yazdım:

"A free press is the last defence against the Tyranny of Stupidity.”