06 Ocak 2009

Yemekteyiz hayalim

Konuklarım gelir.

Alttan kapı ziline basarlar, aşağının kilidini açarım, evin kapısını da aralık bırakır içeri otururum.

İçeri girerler, "Ayakkaplarınızı çıkarın" diye bağırırım oturduğum yerden.

Hatta "Aa Sami, ayakkabılarını çıkarmadınsa, aşağıdan bir siyah içecek kap da gel" derim.

Beyhude Hanım "Ayh montumuzu koyacak yer..." derken "Girişe as onu" diye yanıtlarım.

Masaya çağırırım. Simit alkışlarla yaşayan bir kedi olduğundan bacaklara atlar.

Müptela Hanım "A kedi tüyü hiç hejyan değil" derken "Çok rahat bir evsahibiyim ben. Simit tencerenin içinde dolaşır, burası onun evi" diye cevap veririm hızla.

Masanın karşısına banner asmışımdır, böyle dev puntoda "Misafir umduğunu değil bulduğunu yer" yazmaktadır. Misafirler kafalarını kaldırdıkları anda o yazıyla karşılaşır hep. Ya o banner, ya da yemek. Seçim onların.

Bir tencere makarnayı koyarım önlerine. "Ben yemeksepeti'nden yedim, aç değilim, yiyin siz, az var ama fıstık ezmesi ve reçel var, onu yersiniz doymazsanız" derim.

Neyse tabii doymazlar. Bunlar mutfağa gittiğinde siyah içeceklerinin içine basarım uyku hapını hemen. Uyuduklarında çok üzgünüm ama onları çoktan Bağcılar'da tutacağım bodrum katına götürmüşümdür. Tüm dünyayla bağlantılarını kesmişimdir. Aç kalmışlardır tabii bunlar.
"Aç kaldım valla hiçbir şey yiyemedim"

Son bir kez daha tribünlere oynadım. "Valla çok stresliymiş, şimdi anladım"
Açlık sürer. Birbirlerini yerler.
Ohş.

THE END

Hiç yorum yok: