02 Haziran 2010

Kanayan yaramız: Twitter mı, Blogger mı?

Haydi bu başlığa uygun en klişe girişi bulmaya çalışalım...

Take 1: Twitter çıktı, mertlik bozuldu...

Take 2: Eskiden buralar dutluktu.

Take 3: Bloglar çiçek gibidir, su ister.


İşte Blogging aktivitesi ile ilgili sorun burada. Sadede gelene kadar yardırmak. Ve birçok zaman da bu yardırmalar keyifsizdir, yazmaya yeni başlamışken yazınızın ne kadar sikko olduğunu farkedersiniz ve taslaklarınızı süsler o giriş metni. Dönüp dönüp bakarsınız, kurtarılabilir mi acaba diye bir umutla açarsınız ama nafile. Silmeye de kıyamazsınız. Geçmişin kara sayfasıdır. İstenmeyen üvey evlattır adeta.


Blog'la ilgili sorunum buydu. Gelelim Twitter'a.

Holey! Günlerdir beklediğiniz ve midenizde neredeyse kelebekler uçuşmasını sağlayacak dizi finalini izlemektesinizdir ama yaratıcı kamçı veyahut parodi arzusu veyahut smart-ass olma tutkusu önce ruhunuzu, sonra bedeninizi ele geçirir. Önce size en yakın mobil aygıttan (benim durumumda bu bir aytek) o "çok gomikh" şeyi yazmaya girişirsiniz ama aytekte copy paste de zor, ergonomisinde 10 parmağa izin yok, klavye gibi değil ki yavrum. Başlarsınız yazmaya. Bir anda home'da da mesajlarınız dikey menemen testisi gibi hizalanmış olur. Utanmadan, ayı gibi yazmışsınızdır. Büyük ihtimalle sıralamanızı görenler arkanızdan konuşuyor. Onların "home"'unun halısının ortasına sıçmışınız gibi. İşte bu kez de sizi sarıp sarmalayan şey: Twitter utancı.

Hiçbirimiz mükemmel değiliz. We are the world.

1 yorum:

hevesli bardak dedi ki...

Çare tumblr.